HİZMET TESPİTİ DAVALARINDA FERAGAT MÜMKÜN MÜDÜR?
Hizmet
tespiti davaları, işçinin sigorta bildiriminde bulunulmadan yahut eksik
bildirimde bulunularak çalıştırıldığı sürenin tespit edilmesi amacıyla ikame
edilen bir tespit davası türüdür. Sosyal güvenlik hakkı ise; Anayasa’nın 60.
Maddesinde “Herkes, sosyal güvenlik
hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve
teşkilatı kurar” şeklinde düzenlenmiş olup kişiye sıkı sıkıya bağlı
anayasal bir haktır.
Hizmet
tespiti davasında işçi; mahkemeden, işveren ile arasında akdedilen hizmet
sözleşmesine dayalı olarak hangi tarihler arasında ne kadar ücreti haiz bir iş
ilişkisinin mevcut olduğunun tespitini talep edebilecektir. Hizmet tespiti
davası akabinde hükmolunan ilam kesin hüküm halini aldığında, dava konusu
hukuki durumun varlığı herkese karşı hüküm ifade edecektir.
Nitekim
sosyal güvenlik, en temelinde toplumsal risk ve olumsuzluklara karşın bireyi
koruma amacı güttüğünden toplum ve karşı güç açısından koruma kalkanı
niteliğindedir. Sigortalı hizmet süresinin bu hukuki korumanın en temel
ögelerini oluşturduğu aşikar olduğundan, hizmet tespit davalarının kamu
düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle de çalışma olgusunun her türlü delille
ispat edilebileceği açıktır.
Burada
işe giriş bildirgesinin verilmiş olmasının çalışmayı gösterir mutlak nitelikte
olmayacağının yakın zamanlı Yargıtay kararları ile de kabul edildiğini
söylemekte ise fayda bulunmaktadır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu’nun 86. Maddesinde “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar
ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları
Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği
yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak,
alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen
aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” denilerek hizmetlerin geçtiği yılın sonundan
başlayarak beş yıl boyunca hizmet tespiti davasının ikame edilebileceği
düzenlenmiştir. Örneğin, 01.09.2012 tarihinde sonlanan bir iş akdiyle ilgili
hizmet tespit davası açılabilmesi için tesis edilen beş yıllık süre 01.01.2013
tarihinden itibaren işlemeye başlayacaktır. Söz konusu sürenin hak düşürücü
süre olduğu ve kesintili hizmetler halinde her hizmet döneminin sonunda o
hizmet dönemine ilişkin bağımsız olarak başlayacağı, aralıklı giriş çıkışların
hak düşürücü süreyi kesmeyeceği kabul edilmektedir. Yine bu süre hak düşürücü
süre olduğundan davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi hakim tarafından
re’sen de dikkate alınabilecektir. Ancak Yargıtay içtihatlarına bakıldığında beş
yıllık hak düşürücü sürenin, işveren
tarafından sigortalıya ait belgelerden herhangi birini SGK’ya vermiş olması
halinde göz önünde tutulmayacağı kabul; aylık sigorta primleri bildirgesi, dört
aylık sigorta primleri bordrosu, sigortalı hesap fişi gibi belgelerden bir
tanesinin dahi verilmesi sonucu artık Kanunda belirlenen beş yıllık hak
düşürücü süreden söz edilemeyeceği kabul edilmiştir. Kurumun, verilen bu
herhangi belge ile işçinin çalışmasından haberdar hale geleceği kabul
edilirken, işçinin sigortasız çalışma süresinin Kurum müfettişlerince
saptanması halinde de hak düşürücü süreden söz edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Böylece Kurumun, Kanunda gelen inceleme ve denetim görevini eksiksiz şekilde
yerine getirmemesinin sonuçlarının işçiye yükletilmesinin önüne geçilmesi
amaçlanmıştır. Yine işçinin vefatı halinde ise vefat tarihinden itibaren 5 yıl
içerisinde işçinin yasal mirasçıları da hizmet tespit davası ikame
edebilecektir.
Davadan
feragat ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 307. Maddesinde “Feragat, davacının, talep sonucundan kısmen
veya tamamen vazgeçmesidir.” şeklinde düzenlenen, davaya son veren bir
taraf işlemidir. Feragatin temel ve en önemli niteliği, tek taraflı bir irade
açıklaması olmasıdır. Feragatin geçerliliği için karşı tarafın kabulü aramadığı
gibi davanın görüldüğü mahkemenin tasdikine de ihtiyaç duyulmaz. Bu nedenle
feragate ilişkin sonuçlar, feragat beyanının mahkemeye ulaştırılmasıyla
birlikte doğacak, karşı tarafa tebliğ edilmesine gerek duyulmayacaktır. Ancak
feragatin geçerli olabilmesi için açıkça ve koşulsuz yapılması zaruridir.
Davadan feragat dava sonucunun bir kısmına yönelik olabileceği gibi bir kısmını
da kapsayabilir. Kısmi feragat, yalnızca feragat edilen kısım için sonuç
doğuracak olup, geriye kalan talepler için yargılama devam edecektir.
Bir
davada, davanın açıldığı andan hüküm kesinleşinceye kadar olan her yargılama
aşamasında talep ve sonuçlardan feragat edilebilir. Bu nedenle istinaf ya da
temyiz incelemesine taşınan davalardan da feragat edilmesi mümkün olacaktır.
Feragat;
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile taraflara davayı tek taraflı sonlandırabilen bir
hukuki hak olarak tanınmışsa da, bazı dava türlerinde davanın mahiyeti gereği
feragat mümkün olamamaktadır. Bunlardan birisi de hizmet tespiti davalarıdır.
Şöyle ki; feragat edilecek hakkın sosyal güvenlik hakkı olması ve kamu düzenini
ilgilendirdiğinden hizmet tespiti davalarında feragatin – her ne kadar kabule
bağlı olmasa da- kabul edilemeyeceği, yerleşik Yargıtay görüşü ile de sabit
hale gelmiştir.
Aslına
bakılacak olduğunda; Yargıtay tarafından uzun yıllar görüş birliğine
varılamamış, bir görüş feragatin kanunda tesis edildiğini ve açılmış bir
davadan feragat etmenin sosyal güvenlik hakkından feragat etmek anlamına
gelmeyeceğini savunmuşsa da, diğer bir görüş anayasal hak olan bu hakkın
aranması için ikame edilen davanın kamu düzeninin ilgilendirdiği ve mahkemece
başlanan incelemenin tamamlanması gerektiğini kabul etmiştir.
Nitekim
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 1982/3424 Esas ve 1983/4 Karar 05.01.1983
tarihli kararında “Davacı, söz konusu dilekçesinde "1980/587 numaralı 28.11.1980
tarihinde Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü aleyhine açmış olduğum
davadan vazgeçiyorum" demiştir. Bu beyan, HUMK. nun 91 ve 93. maddelerine
uygun olarak yapılmış bir feragattir. HUMK. nun 95. maddesi uyarınca, feragat,
karşı tarafın kabulüne gerek olmaksızın kesin hüküm hukuksal sonuçlarını
doğurur. İş bu maddi ve hukuki gerçek gözönünde tutulmadan, feragatla son
bulmuş olan davanın, 20.4.1981 günlü duruşmada, davacının gelmediğinden
bahisle, HUMK. nun 409. maddesi gereğince müracaata bırakılması ve davacının
15.3.1982 tarihli dilekçesi uyarınca da, yenilenerek duruşmaya devam edilip,
yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.” denilerek
hizmet tespiti davalarında feragatin olabileceği yönünde görüş bildirilmişse de
yıllar içerisinde bu görüş değişmiş ve Yine Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin
21.02.2005 tarihli 2004/11796 Esas ve 2005/1483 Karar sayılı ilamında, “…506
sayılı Yasanın 6. maddesi gereği sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz
ve vazgeçilemez. Yasanın öngördüğü belli bir sosyal güvenlik kuruluşu
sigortalısı olmak, kamu düzenine ilişkin, kişiye bağlı, vazgeçilmez ve
kaçınılmaz hak ve yükümlülük doğuran bir hukuksal statü yaratır. Kişi ve sosyal
güvenlik kuruluşlarının bu statünün oluşumundaki rolü, yenilik doğurucu ve
iradi bir durum değil, Yasa gereği kendiliğinden meydana gelen statüyü
belirlemekten ibarettir. Dolayısıyla, sosyal güvenlik hakkından feragat mümkün
olmadığından, feragat nedeniyle davanın reddine karar verilemez.”
ifadelerine yer verilerek hizmet tespiti davalarında feragat edilemeyeceği kabul
edilmiştir.
Ayrıca Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2004/21-54 Esas ve 2004/54 Karar ve 11.02.2004 tarihli ilamında da “Usul hukukumuzda kural olarak hüküm kesinleşinceye kadar her davadan feragat edilebilir. Ancak bazı istisna hallerinde feragat davayı sona erdirmez. Hâkim feragate rağmen davaya devam etmekle yükümlüdür. Bu istisnalardan biri de sosyal sigortalılık süresinin tespiti için açılan hizmet tespiti davalarıdır…Sigortalılık hakkından feragat edilemez. Kamu düzenini ilgilendiren bu tür tespit davalarında hâkimin feragat nedeniyle davayı reddetmeyip özel duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Zira, sigortalı hizmet tespiti davasının açılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu bir çalışma ilişkisinden haberdar olacak gerektiğinde müfettiş incelemesi yaparak re’sen prim tahakkuk ettirip, tahsil edecektir. Görüldüğü gibi hizmet tespiti davaları kurumun hak alanını da doğrudan ilgilendirmektedir. Oysa bu nitelikteki bir feragat uluslararası hukuk belgelerinde ve Anayasa’da yer alan ilkeler ile Sosyal Sigortalar Kanununun 6. maddesinin emredici hükmüne ters düşmektedir. O halde mahkemece, davanın yukarıda belirtilen hukuksal niteliği göz önünde bulundurulup, işin esasına girilip sonucuna göre karar verilmek gerekirken feragat nedeniyle tespit davasının reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.” denilmiştir.
Görüş
birliğinin net olarak sağlanmadığı bu halde kanaatimiz, hizmet tespiti
davasından feragatin Anayasa’nın 60. Maddesiyle çelişeceği ve emredici anayasal
düzenlemeye aykırı olacağıdır. Kamu düzenine ilişkin olan hükmün konulma
amacıyla örtüşmemesi, aynı zamanda birey menfaatine ilişkin temel bir hakkın
Anayasa ile korunma gayesinin gözetilmesi gerektiğinden hizmet tespiti
davalarında feragatin sonuç tesis etmemesi gerekmektedir.
Avukat
Betül HAZAR
Yorumlar
Yorum Gönder