İŞ HAYATINDA COVID-19 ETKİLERİ
Konu
başlığından da anlaşılacağı üzere bu incelemenin konusunu, ilk tanı konulan
vakanın 31.12.2019 tarihinde Çin’in Hubei Eyaleti’ne bağlı Wuhan şehrinde
görüldüğü COVID-19’un (yeni tip korona virüs) İş Hukuku üzerinde doğurduğu
ve/veya doğurabileceği etkiler ve ileri vadedeki muhtemel sonuçları
oluşturmaktadır. Öncelikle bazı tanımlar yapmakta fayda bulunmaktadır. Pandemi,
dünyada birden fazla ülkede veya kıtada, çok geniş bir alanda yayılan ve
etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel isim olup COVID-19 gerek
yayılma hızı gerekse de etkilediği alan bakımından Dünya Sağlık Örgütü
tarafından pandemik hastalık olarak nitelendirilmiştir. Dünya çapında sağlık,
ekonomi, hukuk vs. birçok alanda etkilerini gözlemlediğimiz COVID-19’un en çok
etkilediği kesimlerden birinin işçi ve işverenler olduğu açıktır. Nitekim, söz
konusu salgın hastalık nedeniyle ülkemizde ve dünya genelinde geniş çaplı
önlemler alınmakta ve birçok işyeri belirsiz süreyle kapatıldığı gibi birçok
işçi de işsiz kalmıştır. Bu noktada 4857 sayılı İş Kanunu ve ilgili
kanunlardaki mevcut düzenlemeler ile COVID-19 kapsamında getirilen yeni
düzenlemelerin değerlendirilmesi önem arz etmektedir.
4857
İş Kanunu anlamında ilk değerlendirilmesi gereken husus COVID-19’un İş Kanunu
anlamında zorlayıcı sebep olarak kabul edilip edilmeyeceğidir. Bahsi geçen Kanunun
“İşçinin haklı nedenle derhal feshi” başlıklı 24. maddesinin 1. fıkrasının
III. numaralı alt bendi ile “İşverenin haklı nedenle derhal feshi” başlıklı
25. maddesinin 1. fıkrasının III. numaralı alt bendinde işyerinde bir
haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek veyahut işçiyi işyerinde
bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyacak zorlayıcı sebeplerin ortaya
çıkması halinde iş akdini derhal fesih hakkı düzenlenmiştir. Bu noktada, kanun koyucu zorlayıcı nedenin her
zaman işçinin kendisine ilişkin olmasını aramadığından sel, deprem, çığ gibi
doğal olaylar veya sıkıyönetim, salgın hastalık, karantina gibi kanuni
düzenlemelerle işyerine gidilememesi durumunda gerek işçinin gerekse işverenin
derhal fesih hakkı uygulama alanı bulacaktır. Ancak salt saydığımız zorlayıcı
nedenlerden birinin bulunması işverene doğrudan fesih hakkı tanımamaktadır.
Zira aynı Kanun’un 40. maddesi “24 ve 25 inci maddelerin (III) numaralı
bentlerinde gösterilen zorlayıcı sebepler dolayısıyla çalışamayan veya
çalıştırılmayan işçiye bu bekleme süresi içinde bir haftaya kadar her gün için
yarım ücret ödenir.” hükmünü havi olup zorlayıcı nedenin ortaya çıktığı
andan itibaren çalıştırılamayan işçiye bir haftalık süre için yarım ücret
ödenmesi gerekmektedir. Bu durumda işveren feshinin ancak bir haftalık süre
sonunda yapılabileceği söylenebilir. İşveren feshinden kaynaklanan alacak
kalemleri olarak nitelendirilen kıdem ve ihbar tazminatı yönünden değerlendirme
yapıldığında ise zorlayıcı nedenin ihbar tazminatı ödeme yükümlülüğünü ortadan
kaldırdığını; ancak kıdem tazminatı ödeme yükümlülüğünü ortadan kaldırmadığını
rahatlıkla söyleyebiliriz. Eğer ki, Kanun’un 25/III. maddesi uyarınca zorlayıcı
sebep gerekçe gösterilerek iş akdinin derhal feshi gerçekleştirilecekse -işçinin
işyerindeki çalışmalarının en az bir yıl olması koşuluyla- kıdem tazminatının
hesaplanarak işçiye ödenmesi gerekmektedir. Ancak 7244 sayılı Kanun’un 9.
maddesi ile 4857 sayılı İş Kanunu’na aşağıdaki geçici madde eklenmiştir:
“GEÇİCİ
MADDE 10 - Bu Kanunun kapsamında olup olmadığına bakılmaksızın her türlü iş
veya hizmet sözleşmesi, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay
süreyle 25 inci maddenin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde ve diğer
kanunların ilgili hükümlerinde yer alan ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan
haller ve benzeri sebepler dışında işveren tarafından feshedilemez.
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç aylık
süreyi geçmemek üzere işveren işçiyi tamamen veya kısmen ücretsiz izne
ayırabilir. Bu madde kapsamında ücretsiz izne ayrılmak, işçiye haklı nedene
dayanarak sözleşmeyi fesih hakkı vermez.
Bu
madde hükümlerine aykırı olarak iş sözleşmesini fesheden işveren veya işveren
vekiline, sözleşmesi feshedilen her işçi için fiilin işlendiği tarihteki aylık
brüt asgari ücret tutarında idari para cezası verilir.
Cumhurbaşkanı
birinci ve ikinci fıkrada yer alan üç aylık süreleri altı aya kadar uzatmaya
yetkilidir.”
Anılan
madde ile ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı haller ve
benzeri sebepler nedeniyle derhal fesih hakkı dışında işveren tarafından iş
akdinin üç ay süre ile feshedilmesinin önüne geçilmiştir. Salgın hastalık
nedeniyle henüz yakın geleceğin dahi net olmadığı şu günlerde işveren feshine
kısıtlama getirmek doğru bir hareket olmuş ise de işçilerin bu süreçte
kötüniyetle iş akitlerini fesih yoluna gidebileceği hususunun göz ardı edilmesinin
isabetsiz olduğu kanaatindeyiz. Nitekim, bahsi geçen madde yalnızca işverenlere
özgü bir fesih yasağı öngörmekteyse de pek tabii işçinin de zorlayıcı sebebi
gerekçe göstermek suretiyle iş akdini feshedebileceği ancak buna ilişkin
herhangi bir kısıtlama getirilmediği aşikardır. Bu durumun, istemediği halde -haklı
nedenle istifa etmesi nedeniyle- işçisini çıkarmak zorunda kalan işverenler
açısından kıdem tazminatı ödenmesi gibi mali külfetlere yol açacağı açıkça
ortadadır. Öte yandan, aynı madde ile normalde işçinin talebine ve
onayına bağlı olan ücretsiz izin hakkının işveren tarafından işçinin rızası
alınmaksızın kullandırılabileceği hüküm altına alınmıştır. Eş deyişle, işveren
üç aylık süre içerisinde işçisini işten çıkartamayacak ancak aynı süre
içerisinde işçinin rızasına bağlı olmaksızın işçisine ücretsiz izin hakkı
kullandırabilecektir. Düzenleme gereğince ücretsiz izne çıkartılması işçi
açısından haklı neden teşkil etmeyeceğinden ücretsiz izne çıkarıldığı
gerekçesiyle iş akdini fesheden işçiye kıdem tazminatı ödenmesi mümkün
olmayacaktır.
Bu
noktada uygulamada karışıklığa sebebiyet veren kısa çalışma ödeneği ile nakdi
ücret desteği konularına da yer vermek gerekmiştir. Bahsi geçen hususlar fesih
yasağı kapsamında iş akitleri feshedilemeyen ancak işyerlerinin kapalı olması
nedeniyle çalıştırılamayan işçileri ve dolaylı yoldan işverenleri koruyucu iki
uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.
7226
sayılı Kanun’un 41. maddesi ile 4447 sayılı Kanun’a eklenen geçici 23. madde “30/6/2020
tarihine kadar geçerli olmak üzere, yeni koronavirüs (Covid-19) kaynaklı
zorlayıcı sebep gerekçesiyle yapılan kısa çalışma başvuruları için, ek 2 nci
maddenin üçüncü fıkrasında işçinin kısa çalışma ödeneğine hak kazanabilmesi
için öngörülen hizmet akdinin feshi hariç işsizlik sigortası hak etme
koşullarını yerine getirmesi hükmü, kısa çalışma başlama tarihinden önceki son
60 gün hizmet akdine tabi olanlardan son üç yıl içinde 450
gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödenmiş olması
şeklinde uygulanır. Bu koşulu
taşımayanlar, kısa çalışma süresini geçmemek üzere son işsizlik ödeneği hak
sahipliğinden kalan süre kadar kısa çalışma ödeneğinden yararlanmaya devam
eder.
Bu
madde kapsamında kısa çalışma uygulamasından yararlanabilmek için, iş yerinde
kısa çalışma uygulanan dönemde 4857 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin birinci
fıkrasının (II) numaralı bendinde yer alan sebepler hariç olmak kaydıyla
işveren tarafından işçi çıkarılmaması gerekir. Bu madde kapsamında yapılan
başvurular, başvuru tarihinden itibaren 60 gün içinde sonuçlandırılır.
Bu
madde kapsamında yapılan başvuru tarihini 31/12/2020 tarihine kadar uzatmaya ve
birinci fıkrada belirlenen günleri farklılaştırmaya Cumhurbaşkanı yetkilidir.” hükmünü havi olup COVİD-19 kaynaklı
zorlayıcı sebep gerekçe gösterilmek suretiyle yapılan kısa çalışma
başvurularında işçilerin kısa çalışma ödeneğine hak kazanabilmesinin koşullarında
iyileştirme yapılmıştır. Nitekim, bir işçinin kısa çalışma ödeneğinden
faydalanabilmesi için hizmet akdinin feshi hariç işsizlik sigortası hak etme
koşullarını yerine getirmesi hükmü, kısa çalışma başlama tarihinden önceki son
60 gün hizmet akdine tabi olanlardan son üç yıl içinde 450 gün sigortalı olarak
çalışıp işsizlik sigortası primi ödenmiş olması gerekmektedir. Kanun koyucu
tarafından hizmet akdi süresi ile sigortalılık süresi bakımından işçi lehine
düzenleme yapıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Esasen, madde lafzından
işçiler için her ay düzenli şekilde ödenen işsizlik sigortası primlerinin COVID-19
kaynaklı zorlayıcı neden gerekçe gösterilmek suretiyle iş akdi feshedilemeyen
ancak işyerindeki faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulduğu işyerlerinde
çalışan işçilere, sanki iş akitleri feshedilmişçesine işsizlik ödeneği fonundan
kısa çalışma ödeneği ödeneceği, ileride gerçekleşmesi muhtemel fesih durumunda
ise kullanılan kısa çalışma ödeneğinden artan kısım kadar işsizlik ödeneği
alabileceği anlaşılmaktadır. Örneklemek gerekirse 01.04.2020-30.06.2020
tarihleri arasında kısa çalışma ödeneğinden faydalanan bir işçi, toplam
işsizlik ödeneği alma süresi altı ay ise bunun yalnızca kısa çalışma ödeneği
almadığı üç aylık süre kadarını ileride olması muhtemel fesih durumunda
kullanabilecektir. Buradan hareketle, sosyal devlet ilkesi gereğince işçilerin
halihazırda hak kazanmış oldukları ve olası bir fesih durumunda
yararlanabilecekleri işsizlik ödeneğinin, kısa çalışma ödeneğinden ari
tutulması gerektiği kanaatindeyiz. Eş deyişle, kısa çalışma ödeneğinden
faydalanılan sürelerin olağanüstü hal kapsamında değerlendirilmesi ve işçilerin
işsizlik ödeneğinden faydalanma sürelerinden mahsup edilmemesi getirilen
düzenlemenin amacına daha uygun olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken bir
diğer husus ise kısa çalışma başvurusunda bulunan işverenin başvuru süresi
içerisinde ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı haller ve benzeri sebepler
nedeniyle derhal fesih hakkı dışında işçilerini işten çıkartmaması gerektiğidir.
Yani kısa çalışma başvurusu kapsamında 01.04.2020-30.06.2020 tarihleri arasında
faaliyetini durdurduğunu beyan eden işverenin belirtilen süre içerisinde
işçilerinin iş akitlerini feshetmesinin önüne geçilmiştir. Yine bahsi geçen
süre aralığında faaliyetini tamamen durduran ve kısa çalışma ödeneğinden
faydalanılan işyerlerinde, faaliyete kısmen de olsa devam edildiği tespit
edildiği takdirde idari yaptırımlarla karşılaşma riski bulunmaktadır. Burada
işverenlerin kısa çalışma başvuruları sırasındaki beyanları ile eylemlerinin
birbirleriyle örtüşmesi gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yine
7244 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile 4447 sayılı Kanun’a geçici 24. madde
eklenerek iş sözleşmesi bulunmakla birlikte kısa çalışma ödeneğinden faydalanamayan
işçilere nakdi ücret desteği sağlanacağı kabul edilmiştir. Nitekim, bahsi geçen
4447 sayılı Kanun’un geçici 24. Maddesi
“Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte iş sözleşmesi
bulunmakla birlikte 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesi uyarınca işveren
tarafından ücretsiz izne ayrılan ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayan
işçiler ile 15/3/2020 tarihinden sonra 51 inci madde kapsamında iş sözleşmesi
feshedilen ve bu Kanunun diğer hükümlerine göre işsizlik ödeneğinden
yararlanamayan işçilere, herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık
aylığı almamak kaydıyla ve 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesinde yer
alan fesih yapılamayacak süreyi geçmemek üzere, bu süre içinde ücretsiz izinde
bulundukları veya işsiz kaldıkları süre kadar, Fondan günlük 39,24 Türk lirası
nakdi ücret desteği verilir. Yapılan ödemelerden damga vergisi hariç herhangi
bir kesinti yapılamaz.
Birinci
fıkra kapsamında ücretsiz izne ayrılarak nakdi ücret desteğinden yararlanan
işçinin fiilen çalıştırıldığının tespiti halinde işverene, bu şekilde
çalıştırılan her işçi ve çalıştırıldığı her ay için ayrı ayrı olmak üzere
fiilin işlendiği tarihteki 4857 sayılı Kanunun 39 uncu maddesince belirlenen
aylık brüt asgari ücret tutarında çalışma ve iş kurumu il müdürlüklerince idari
para cezası uygulanır ve ödenen nakdi ücret desteği ödeme tarihinden itibaren
işleyecek kanuni faizi ile birlikte işverenden tahsil edilir.
Bu madde kapsamında nakdi ücret desteğinden
yararlananlardan 5510 sayılı Kanuna göre genel sağlık sigortalısı veya genel
sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi kapsamına girmeyenler, aynı
Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık
sigortalısı sayılırlar ve genel sağlık sigortasına ilişkin primleri Fondan
karşılanır.
Bakanlık,
nakdi ücret desteğine ilişkin ödeme usul ve esaslarını belirlemeye ve bu
maddenin uygulanmasına ilişkin ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye
yetkilidir.” hükmünü havidir.
Görüldüğü
üzere kanun koyucu COVID-19 nedeniyle iş yapamaz hale gelen işverenler ile
çalıştırdıkları işçiler yönünden iki yönlü bir koruma sağlamak istemiştir. Kısa
çalışma ödeneği ve şartlarından yukarıda kısaca bahsetmiştik. Nakdi ücret
desteğinden yararlanabilmek için gerekli şartları ise şöyle sıralayabiliriz:
· 17.04.2020
tarihi itibariyle iş sözleşmesi bulunmakla birlikte 4857 sayılı İş Kanunu’nun
geçici 10. maddesi uyarınca ücretsiz izne ayrılmış olmak,
· Sigortalılık
ve hizmet süresi açısından kısa çalışma ödeneğinden faydalanamamak,
· Herhangi
bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almamak.
Şartların
hepsini sağlayan işçiye 4857 sayılı Kanunun geçici 10 uncu maddesinde yer alan
fesih yapılamayacak süreyi geçmemek üzere, bu süre içinde ücretsiz izinde
bulunduğu veya işsiz kaldığı süre kadar günlük 39,24 Türk lirası nakdi ücret
desteği verilmektedir. Yine nakdi ücret desteğinden faydalanan işçilerden 5510
sayılı Kanuna göre genel sağlık sigortalısı veya genel sağlık sigortalısının
bakmakla yükümlü olduğu kişi kapsamına girmeyenler, genel sağlık sigortası
kapsamında sağlık güvencesinden faydalanmaya devam edecektir. Kanuni düzenlemeler
içerisinde yer almamakla birlikte, gerek nakdi ücret desteği gerekse kısa
çalışma ödeneği açısından İşkur kaydının bulunması gerektiğinin altını çizmek
gerekir.
Sonuç olarak her somut olayın özelinde COVID-19
kapsamında getirilen düzenlemelerin farklı şekilde yorumlanacağı göz önünde
bulundurulmak kaydıyla, COVİD-19’un iş hukuku anlamında zorlayıcı sebep kabul
edilerek iş akitlerini askıda geçerli hale getirdiğini, bu süreçte kısa çalışma
ödeneği veyahut nakdi ücret desteği sayesinde işçilerin ücretlerinin bir
kısmının sağlandığı ve işverenlerin sigorta primi ödeme yükümlülüğünden aynı
süre ile sınırlı olmak üzere kurtulduğunu söylemek doğru olacaktır. Esasen kısa
çalışma ücreti ile nakdi ücret desteğinin ve zorlayıcı sebeple iş akdinin
feshine ilişkin uyuşmazlıkların akıbetinin zamana yayılacak şekilde etkilerini
görebileceğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz.
Avukat Cansu
ŞENGÜL ALINAK
Yorumlar
Yorum Gönder